Şahin Özer: Sanatçılarıma şöhret psikolojisi dersi verdiriyorum
Müzik sektörünün duayen isimlerinden Şahin Özer, bireysel kurulan şirketler ile internetin yaygınlaşmasının sektörü bitirdiğini söylüyor. Özer, o dönemde yapımcılar arasında yaşanan yanlışlıkları, "Mesela ben Mustafa Sandal diye bir genç çocuk çıkardım. Rekabet yaptığımız bir firma çocuğa 3 milyon dolar transfer teklif etti. 5 milyon dolar harcadı. Neticede firma da battı, yapılan iş de satmadı." örneğiyle aktarıyor. Meslek yaşamında birlikte çalıştığı birçok sanatçının uyuşturucu ve alkol batağına sürüklendiğini anlatan Özer, yeni albüm yaptığı sanatçılara artık şöhret psikolojisi dersi verdirdiğini vurguluyor. Sektörün bir diğer duayen ismi İskender Ulus ise sektörün aslında bitmediğini, sadece daraldığını düşünüyor. Ulus, Türkiye’de müzik anlamında kalitenin bittiğini, buna da stüdyoların ve prodüktörlerin piyasadan çekilmesinin neden olduğunu belirtiyor.
Unkapanı Plakçılar Çarşısı'nın hikayesi 1970’lere dayanıyor. Şehrin içinde dağınık olarak bulunan manifaturacıları tek bir yere toplamak için yeni bir bina inşa edilir. Bunlar, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ)’nın ilk bloklarıdır. Beyazıt’ta ve Aydınsaray’da bulunan müzik yapımcıları için de çarşının 6. bloğu ayrılır. Yapımcılarının bulunduğu bu bina zamanla meşhur olacaktır. Bir dönem ünlü olmak isteyenlerin uğrak yeri olan Çarşı'da özellikle Anadolu’dan gelenler, yapımcılara kendini beğendirmek için uzun kuyruklar oluştururdu. Teknolojinin gelişmesi müziğe ulaşmayı kolay kılınca bu çarşı da payına düşen nasibi aldı. Nitekim bir dönem sadece çay ocağında 50 kişinin çalıştığı, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık olan ve ünlü olmak isteyenlerin yanık seslerinin yankılandığı çarşıda artık sessizlik hakim. Bazı dükkanlar da çoktan sektör değiştirip tekstil mağazası haline gelmiş durumda.
Plakçılar Çarşısı, sesi güzel ünlüler kadar plak yapımcılarını da meşhur etti; Şahin Özer gibi. 1965 yılında babasının yanında plak satarak mesleğe adım atan Özer, Unkapanı’nın inşa edilmesine de tanık olur. Dönemin meşhur sanatçılarından Orhan Gencebay, Arif Sağ gibi isimler ona bağlama çalmayı öğretmek ve ses sanatçısı yapmak istese de o buna yanaşmaz. Yapımcı olmayı çoktan kafasına koymuştur. Nuri Sesigüzel’in, Seyfettin Sucu’nun hatta Zeki Müren’in albümlerini satmak için Anadolu’yu karış karış dolaşır. Vatani görevinden sonra kendi şirketini kurar.
O dönem, Unkapanı’nın neler ifade ettiğini, "Umudun en büyük gemisinin olduğu bir alandı Unkapanı." diyerek özetleyen Şahin Özer, buraya gelenlerin ruh halini, "Unkapanı binlerce insanın umut kapısıydı bir kere. Dünyanın her yerinden Türkün olduğu, özellikle Anadolu’dan, Almanya’dan Fransa’dan, Hollanda’da, İngiltere’ den Türki Cumhuriyetler'den gelirlerdi. İnsanların umut olarak gördükleri; Unkapanı’na gidecekler bir tane yapımcı bulacaklar albüm yapacaklar meşhur olacaklar ve ailelerine destek olacaklar." şeklinde özetliyor. Özer’in yapımcılık hayatı bir arkadaşının, "Şahin Özer her hafta çarşamba günü albüm yapmak isteyenleri dinliyor." demesi üzerine yeni bir aşamaya geçer. İlk çarşamba şirketin önünde yaklaşık 200 kişi, ikinci çarşamba 500 kişi, üçüncü çarşambada ise kapılar kırılacak kadar zorlanır. Bunun üzerine polis devreye girer ve çarşıyı kontrol altına alır. Özer, bugünlerde yapılan ses yarışmalarının temelinin Unkapanı’nda albüm yapmak için dinlenilen insanlardan ortaya çıktığını savunuyor.
"CENGİZ KURTOĞLU VE ARİF SUSAM’I SABIRSIZLIKLA BEKLERDİK"
Unkapanı'nın meşhur ettiği isimler arasında Sokak Çocuğu Ali'nin ayrı bir yeri var. Sanatçının ‘Aşkımı Süpürmüşler’ albümü 1,5 milyon satar. Bu şarkıyı daha sonra Erkin Koray da 'Çöpçüler' adı altında albümünde kullanır. O günleri gülümseyerek anlatan Özer, yeni albüm yapan sanatçıların plaklarını almak için bekleyenlerin dükkânın önünde en az 200 kişilik kuyruk oluşturduğunu belirtiyor. Bir klip çekmek için yaklaşık 20 bin TL para harcadıklarını ifade eden Özer, "Ben inanıyorum ki 80 milyona yakın albüm satılıyordu. Biz tanesini 6 liradan 7 liradan satıyoruz. 400 milyon bugünkü 400 trilyona yakın bir para dönüyordu yıllık olarak. Şuanda zannediyorum ki 15-20 trilyona yakın bir para dönüyor. 400’den buralara düştük." diye hayıflanıyor.
Sektörün zirvede olduğu yıllarda Cengiz Kurtoğlu, Arif Susam, Fatih Kısaparmak, Emel Müftüoğlu, Yonca Evcimik, Deniz Seki, Mustafa Sandal, Ferda Anıl Yarkın, Hakan Altun, Gökhan Özen, Davut Güloğlu, Güllü’nün albümlerinin çıkmasının sabırsızlıkla beklendiğini anlatan Özer, bu albümleri kamyon kamyon sattıklarını söylüyor. Özer, bin yerine 5 bin albüm alan esnafların birbirleriyle kavga ettiklerini de kaydediyor.
"SANATÇILARA ARTIK ŞÖHRET PSİKOLOJİSİ DERSİ VERDİRİYORUM"
Albüm yaptığı sanatçıların yüzde 98’inin değiştiğinden yakınan müzik yapımcısı, şöhreti için sanatçılarla arkadaşlık yapan, kötü alışkanlık sahibi insanların olduğuna dikkat çekiyor. Özer, sanatçıları uyuşturucu batağına sürükleyen durumu şöyle aktarıyor:
"Bir barda çalışıp 50-100 lira alırken bir anda 20-30 bin liraya konserlere gitmeye başlayınca sınıf atladıklarını düşünerek oradaki insanlara tutunmaya başladılar. Benim yanımda sigara içmeyen birçok şarkıcı arkadaşım bizden ayrıldıktan sonra uyuşturucu kullanmaya başladı. Çünkü biz o günler o insanların abisiyiz, babasıyız, kardeşiyiz, her şeyiyiz. Yani biz ailesiyiz."
Bu duruma karşı tedbir almak isteyen Özer, çareyi yeni albüm yaptığı sanatçılara 'şöhret psikolojisi' dersi verdirmekte bulur. Daha önce bu dersi verdirmeyerek hata yaptığını ifade eden ünlü yapımcı, "En büyük hatalarımızdan birisi. Ben şimdi onu yapmaya başladım. Şöhret psikolojisi dersi verdiriyorum. Psikologlardan ders aldırıyorum. Yani meşhur olmak çok önemli değil hayatınız daha önemli. Bunun için muhakkak ayağınızı yere çok güçlü basın." ifadelerini kullanıyor.
"MUSTAFA SANDAL’A 5 MİLYON DOLAR HARCAYAN FİRMA BATTI"
İMÇ’de o günlerde 100’e yakın şirket olduğunu fakat bugün 2 bin civarında şirket olduğuna işaret eden Şahin Özer, sektörü bitiren şeyin bireysel şirketler olduğunu kaydediyor. Yeni şirketlerin ekonomi oluşturamamasından yakınan müzik yapımcısı, şunları söylüyor:
"Bugün müzik piyasasında kendine yer bulamayan arkadaşlarımızın çoğu kendi firmalarını kurup kendi albümlerini oradan yapıyorlar. Bence bu çok yanlış. Bir sahibiniz bir yapımcınız olmazsa, sizin yaptığınız sizin zevkinizde kaldığı için insanlara satamazsınız. İnsanlar bireysel hareket ettiği için geri düştü iş. Aslında biz bir taraftan elektronik kısma yenik düştük yani internete, dijitale yenik düştük. Orada bir zararımız var. Mesela ben Mustafa Sandal diye bir genç çocuk çıkardım. Rekabet yaptığımız bir firma çocuğa 3 milyon dolar transfer teklif etti. Firma çocuğa 5 milyon dolar para harcadı. Neticede firma da battı yapılan iş de satmadı."
"MALESEF SEKTÖRLEŞEMEDİK"
1980’li ve 1990’lı yılların müzik piyasası için en parlak dönem olduğunu dile getiren Şahin Özer, daha sonra sektörün dijitale yenik düştüğünü kaydediyor. Bu yüzden firmaların yüzde 10’nunun kapandığını vurguluyor. Telefondaki melodinin veya internetteki melodinin, sıcak satışın olmayışının kendilerini korkuttuğunu ve "Eyvah ne oluyoruz battık!” dediklerini aktarıyor. Binlerce insan çalıştıran şirketlerin bugün sadece birkaç kişi çalıştırdığına dikkat çeken Özer, müzik piyasasının sektörleşememesinden dert yanıyor. Sektörün yeniden hareketlenmesi için popüler bir örnek veriyor:
"Gangnam Style parçasıyla Park Jae-sang diye biri bütün dünyanın her tarafında var. Kendi memleketini ilk önce reklam yaptı. İşte melodiler güzeldi ve çekilen klip çok güzel bir klipti. Bugün Amerika başkanı da dâhil veya dünyanın bütün ülkeleri dahil çok büyük salonlarda konser verdi adam. Önce ülkesini tanıttı. Sonra melodisini tanıttı. Çok güzel bir şarkıydı. Tipleme de uydu. Böyle hepsini bir araya koyduğunuzda şimdi o şarkıyı söyleyen arkadaşım bugün dünya çapında bir şarkıcı."
"ON YIL ÖNCE SEKTÖRDE DÖNEN PARA 600 TRİLYONDU"
Mesleğin tozunu yutan ve sektörün değişmesine şahit olan bir diğer isim de İskender Ulus. 1980 yılında yaşanan askeri darbe Ulus’un hayatının baştan sona değişmesine neden olur. Üniversiteyi kazanır fakat kayıt yaptıramaz çünkü tutuklanır. Bir yıla yakın cezaevinde yatar. Müzik hayatına çıraklıkla başlar ve yapımcı olarak yoluna devam eder. 2000’li yıllara kadar Türk müzik sektöründe yıllık 100 milyona yakın albüm ve 600 milyon (eski ifadeyle trilyon) liraya yakın para döndüğünü anlatan Ulus, "Meşhur ettiğimiz bir şarkıcımızın albümünü getirdiğimiz zaman 4-5 kamyon birden gelirdi. O 4-5 kamyonun yarısı şirketin deposuna iner, yarısı da kamyonların sırtında Anadolu’ya giderdi. Yani büyük bir sirkülasyon vardı." diyor.
"BİR KLİBE 70 BİN DOLAR PARA ÖDEDİM"
Türk Halk Müziği’nin yaşaması için bu müzik dalına yatırım yaptığını dile getiren Ulus, meslek hayatında çektiği en pahalı klibi şu cümlelerle anlatıyor: "Ben 70 bin dolara bir klip çektim. Halk müziği söyleyen bir türkücüm vardı.70 bin dolar bir klibine para ödediğimi biliyorum. Almanya’dan görüntü yönetmenini getirdik. Türkiye’den ünlü reklam yönetmenleri vardır, kaşesi 50 bin dolardır. O tür insanlarla çalıştık."
"İBRAHİM ERKAL VE DOĞUŞ’TAN İYİ PARA KAZANDIM"
İbrahim Erkal ve Doğuş’un kendisine en çok kazandıran sanatçılar olduğunu belirten Ulus, her bir sanatçısı için de 500 bin doların altında yatırım yapmadığına dikkat çekiyor. Kaset çıkmadan önce duyuru yaptıklarını da kaydeden Ulus, albüm almak isteyenlerin kapının önünde kuyruklar oluşturduğunu kaydediyor. Müzik yapımcılığı 6 yıl önce bırakan Ulus, aktif olarak çalıştığı dönemde toplamda 370 klip çektiğini ve sadece klip çekimi için 11 milyon TL para harcadığını anlatıyor. Müzik sektörünün aslında bitmediğini sadece daraldığını aktaran Ulus, Türkiye’de müzik anlamında kalitenin bittiğini buna da stüdyoların ve prodüktörlerin piyasadan çekilmesinin neden olduğunu öne sürüyor.
Ulus, ilk albümü bir milyon 200 bin satan Doğuş ile ilgili ilginç bir hatırasını da naklediyor. İkinci albümü bir milyon satan Doğuş, ilk albümündeki başarısına rağmen 'starlık' havasına girmez ve kamyonun üstüne çıkarak, ikinci albümünün bulunduğu paketleri bir işçi gibi kendi elleriyle çarşı esnafına dağıtır.