Safeviler Kimdir? Safeviler Tarihi

Safeviler kimlerdir? Safevilerin tarihi, özellikleri, nerede yaşamışlardır? Safeviler hakkında bilgi. Safeviler; İran’da devlet kurmuş olan Türkmen soyudur (1501-1737). Önceleri bir tarikat olarak ortaya çıkmış, başlangıçları Şeyh Safiüttin Erdebili’ye bağlanmıştır. Ölümünden sonra şeyhi-liği oğlu Sadrettin Musa (1334-1392), sonra onun oğlu Şeyh Alaattin Ali (1347-1429) üstlendi. 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’un İran’a götürdüğü Türkmenler bir süre sonra Hoca Ali’nin müritleri haline gelerek şeyhlerinin propagandasını yapmak için Anadolu’ya döndüler. Hoca Ali’yi oğlu Şeyh İbrahim (1429-1448) ile torunu Şeyh Cüneyt (1447-1460) izledi. Şeyh Cüneyt Şililiği benimseyerek tarikatı siyasal niteliğe bürünürdü. Müritleri aracılığıyla Doğu Anadolu ile Batı İran’da ayaklanmalar çıkardı. Bunun üzerine Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah, Şeyh Cüneyt’i müritleriyle birlikte kendi ülkesinden sürgün etti. Anadolu’ya geçen Şeyh Cüneyt, Osmanlı Padişahı II. Murat’tan toprak istediyse de, kabul edilmedi. Şeyh Cüneyt’in etkisinden yararlanmak isteyen Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, onu korumasına aldı ve kız kardeşi Alemşah Hatun ile evlenerek yakınlık sağladı (1458). Uzun Hasan’ın Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah’ı yenilgiye uğratmasından sonra Şeyh Cüneyt Erbil’e döndü, buradan Gürcülerle Çerkezler üzerine akınlar yaptı. Şirvan Hükümdarı Halil ile yaptığı savaşta öldürüldü (1460). Ölümünden sonra şeyhliği, Alemşah Hatun’dan olan oğlu Şeyh Haydar (1460-1488) üstlendi. Uzun Hasan yeğenini kendi kızıyla (Alemşah Banu) ile evlendirerek güçlenmesini sağladı. Dayısı ve kayınpederi Uzun Hasan döneminde politik çalışmalarını gizlice sürdüren şeyh Haydar; onun ölümünden sonra müritlerini silahlandırdı, Şiiliğin simgesi olan 12 imamı anlatan 12 dilimli kızıl taç giydirdi, sarık sardırdı (bu nedenle daha sonraki dönemlerde Safevilere Kızılbaş da denilmiştir). Şeyh Haydar savaş alanında öldürüldü (1488). Uzun Hasan’ın yerine geçen oğlu Sultan Yakup, babası gibi Safevi soyuna sıcak davranmadı ve tüm bireylerini Fars Eyaleti’ndeki İştahr Kalesi’ne hapsetti. Sultan Yakup’un 1490′da ölümü üzerine yerine geçen Rüstem, Safevilerin etkisinden yararlanma yolunu seçti ve tutuklu bulunan aileyi serbest bıraktı. Babası Şeyh Haydar’ın yerine şeyh olan Ali (1488-1494) döneminde Akkoyunlular, Safevilerin etkisi altında kaldılar. Şeyh Ali savaş alanında öldürüldü (1494). Küçük kardeşi İsmail ise bazı müritler tarafından kaçırılarak Geylan’da saklandı. Safevi Devleti’nin gerçek kurucusu olan Şah İsmail 1499′da 13 yaşındayken ortaya çıktı ve birçok Türkmen boyunu çevresinde toplayarak Arran ve Şirvan’ın bir bölümünü ele geçirdi. Daha sonra Azerbaycan üzerine yürüyerek Tebriz’e girdi. 1501′de bu kentte taç giyerek Safevi Sultanlığı’nı kurdu. 1504′te Şiraz ve Bağdat’ı ele geçirdi. Akkoyunlu soyundan gelenlerden yakaladıklarını öldürterek bu soyu ortadan kaldırmaya çalıştı. Şah İsmail, Dulkadiroğulları’nın üzerine yürüdü, Diyarbakır’ı ele geçirdi (1507) Şii yanlısı oldu. Türk kökenli olmakla birlikte Sünnilere şiddet kullanmaya başladı. Hz. Ali’nin adını ezana koydurdu. Birliği sağlamak amacıyla Horasan’a yürüdü. Özbek Hanlığı’nın topraklarını ele geçirdi (1510-1511). Bu kez dinsel propaganda ile Sünni olan Osmanlı Devleti ile Memlûkların içişlerine karışmaya başladı. Yavuz Sultan Selim padişah olunca öncelikle Anadolu’da yakaladığı Şiileri öldürttü. Sonra da Safevilerin üzerine yürüdü. Çaldıran Ovası’nda yapılan savaşta Şah İsmail ağır bir yenilgiye uğradı ve savaş alanından kaçtı (23 Ağustos 1514). Kurduğu devletin parçalanma noktasına geldiğini gören Şah İsmail, 1524′e kadar eski gücünü bir daha bulamadı. Ölümünden sonra yerine geçen 12 yaşındaki oğlu I. Tahmasp (1524-1576), büyüyünceye kadar İran’ı aşiret reisleri yönetti. Yönetimi ele aldıktan sonra babasının politikasını sürdürmeye çalıştı. Osmanlılara karşı tutumundan vazgeçmedi. Kanuni Sultan Süleyman, 1533′te İrakeyn, 1548′de Tebriz ve 1553′te Nahcevan seferleriyle Safevi-lerden Irak-ı Arap, Irak-ı Acem ve Azerbaycan bölgeleriyle Bağdat, Tebriz ve Basra kentlerini aldı. 1555′teki Amasya Antlaşması ile iki devlet arasında barış sağlandı ve bu barış I. Tahmasp’ın ölümünü kadar sürdü. Mehmet Hüdabende (1577-1587) gözleri çok az gördüğü için yönetimi oğulları adına eşine bıraktı. Bu dönemde Osmanlı-İran savaşları yeniden başladı. Özdemiroğlu Osman Paşa’mn üstün başarılarıyla Osmanlılar Hazar Denizi’ne kadar olan toprakları ele geçirdiler. Mehmet Hüdabende ile veliaht Haydar Hamza Mirza’nın ölümü üzerine Hü-dabende’nin küçük oğlu I. Abbas (1587-1629) Safevi tahtına çıktı. Şah I. Abbas ile Safevi Devleti yeni parlak bir dönem yaşamaya başladı. III. Murat’tan barış istedi. 1590′da İstanbul Antlaşması ile savaşa son verildi. I. Abbas askeri ve yönetsel örgütü yeniden düzenledi. Devlet merkezini Kazvin’den İsfahan’a taşıdı. 1603′te Nihanved, Revan, Tebriz ve Azerbaycan kentlerini, 1605′te Gence, Şirvan ve Şemahi de Safevi topraklarına kattı. İran üzerine gönderilen Nasuh Paşa, Safevilerin aldığı yerlerini kendinde kalması ve karşılığında her yıl 200 yük ipek vermesi koşuluyla yaptığı barış önerisini kabul etti. 1612 istanbul Antlaşması ile barış sağlandı. 1617′de Sadrazam Halil Paşa Tebriz’i ele geçirince, 1618′de bir antlaşma daha yapıldı. 42 yıllık parlak bir yönetimden sonra ölen I. Abbas’ın yerine torunu I. Safi (1629-1642) geçti. Van’a saldırması üzerine IV. Murat, Revan Seferi’ ne çıktı (1635). Revan ele geçtiyse de, IV. Murat’ın İstanbul’a dönmesinden yararlanan I. Safi, Osmanlıların ele geçirdikleri toprakları geriye aldı. 1639′ daki Bağdat Seferi ile bu topraklar kesin olarak Osmanlı egemenliğine girdi. Aynı yıl yapılan Kasrışirin Antlaşması ile İran savaşlarına son verildiği gibi, günümüzde de geçerliliğini koruyan Osmanlı-İran sınırı çizilmiş oldu. I. Safi’nin oğlu II. Abbas (1642-1666) ile onun oğlu Süleyman (1666-1694) dönemlerinde İran’da düzen sağlandıysa da I. Abbas dönemindeki güçlü görünüm yitirildi. Babası Süleyman’ın yerine geçen Hüseyin (1694-1727) döneminde din adamları devlet işlerine karışmaya başladılar. Şii olmayanlara baskıların yoğunlaştırıldığı bu dönemde (1709) Kandehar Valisi Mir Vays bağımsızlığını ilan etti. 1722′de de onun oğlu Mahmut, başkent İsfahan’ı ele geçirerek Şah Hüseyin’i tahttan indirdi (1727). 1729′a kadar karışıklıklar içinde katılan İran’ı Afgan işgalinden Nadir adlı komutan kurtardı ve Şah Hüseyin’in küçük yaştaki oğlu II. Tahmasp’ı (1729-1732) tahta çıkardı, kendini de naip duyurdu. Bir süre sonra yönetimde yeterli olmadığını ileri sürerek II. Tahmasp tahttan indirdi. On aylık oğlu III. Abbas’ı (1732-1736) tahta çıkardı. III. Abbas’ın küçük yaşta ölmesi üzerine Nadir, Safevi hanedanına son verdi ve kendini şah ilan ederek Avşarlar hanedanını kurdu. Safevilerde Sanat: Safevi Devleti sanatının en erken örnekleri Şah I. Abbas dönemine tarihlenir. Halıcılık başlıca kentler olan Tebriz, İsfahan, Yezd ve Kirman birer halı dokuma merkezi oldu. Keramik ve maden işçiliğinde ise Çin etkileri vardır. 17. yüzyıldan sonra özellikle Şiraz’da camcılık gelişirken gerçekçi minyatürler de yapıldı. Mimarlık alanındaki önemli yapılar, başkenti İsfahan’a getiren I. Abbas döneminde yapıldı. İsfahan’daki en önemli dinsel yapı 1611-1616 arasında yapılmış olan Şah Camisi’diı. Anıtsal giriş kapısının yanlarında iki minare yükselir. Küçük boyutlu Şaik Lütfullah Camisi, Şah Meydanı’nın doğu kesiminde yer alır. Eski Selçuk mimarlığından esinlenmiş bir yapıdır. Şah Süleyman (1667-1694) döneminde yapılmış olan Cuma Camisi renkli, geometrik motiflerle bezenmiş fayanslarıyla dikkat çekicidir. İsfahan’daki son Safevi eseri, yapımına 1706′da başlayan Şah Madari-Medresesidir. Yapı, medrese, kervansaray ve camiden oluşan bir külliye görünümündedir. İsfahan’daki dinsel yapıların yanı sıra kenti süslemek amacıyla yapılmış olan Ali Kapı ve Çehel Sütun ilginç örneklerdir. Şah Süleyman dönemine tarihlenen Haşt Bihişt-Sarayı küçük bir yapıdır. Çoğu günümüze yıkık durumda ulaşmış olmakla birlikte birçok han, hamam, kervansaray, köprü, mezar anıtları, Safevi mimarlık sanatının öteki örnekleri arasındadır.