II. Abdülhamit (Kimdir, Biyografisi)
[caption id="attachment_1350" align="alignleft" width="180"] II. Abdülhamit (Kimdir, Biyografisi)[/caption]II. Abdülhamit 1842-1918. OSMANLI Padişahlarının 33.cüsüdür. 1876′dan 1909 yılına kadar 33 sene hükümdarlık etmiştir. Abdül- mecit’in ikinci oğluydu. Annesinin adı Pir-i Miij- gân idi. Beşinci Murat sinir hastası olduğu için yerine tahta çıkarılmış, ama, kendisini tahta çıkaranlara verdiği sözde durmayarak meclisi kapatmıştı. Selânikte başlayan ihtilâl hareketi sonucu. II. Meşrutiyeti ilân etmiş. 31 Mart vakasından sonra da sürgüne gönderilmiş, dönüşte ölmüştür
İKİNCİ SULTAN ABDÜLHAMİT, gerçekten ünlü bİr hükümdardı. Hakkında pek çok şey yazılmış ve bunlar çoğaldıkça, kişiliği gitgide belirsizleşmiştir. Leyhinde ve aleyhinde yazılanların hepsinin doğru olduğu söylenemez. Rusya Çarı Birinci Nikola’nın «Hasta Adam» adından sonra, Abdülhamit de «Kızıl Sultan» adını Avrupa’da meşhur etmiştir.
Kanun-u Esasi (Anayasa) Encümeni’nin kararı ve padişahın uygun görmesiyle kabul edilen, Birinci Anayasa’nın 113. cü maddesi «Memleket ağır tehlike altına girdiği zaman, padişaha mebuslar meclisini kapama yetkisi» veriyordu. Abdülhamit, 1877 Türk – Rus savaşını bahane ederek, bu maddeden yararlanmış ve meclisi dağıtmıştır. Osmanlı Ordusu bu savaşta yenilmişti ve II. Sultan Abdülhamit de, bu yenilginin sorumluluğunu, Meclis-i Mebusan’a yüklemişti. Oysa, çoktan beri Meclise karşı tutumu iyi değildi. Dağıtacağı, çeşitli hareketlerinden zaten belli oluyordu.
Osmanlı devleti, onun zamanında, tarihinin en uzun barış devresini yaşamıştır. Oyalamayı, siyasette başarı saydığı için, memleketi bir daha savaşa sokmamış, Avrupa’yı çeşitli vaadlerle aldatmış, ama memleket aleyhine pek çok taviz de vermiştir.
Tunus’un işgali onun zamanına rastlar. Türk – Rus savaşı sırasında ağır şartlarla 10 milyon altınlık bir borca girilmesi de onun zamanındadır. Yine onun zamanında 1881′de, Osmanlı Mâliyesinin İslah zorunda olduğuna karar verilerek Avrupaca, bir konsolidasyona gidilmişti…
Memleketin her tarafında «Hamidiye» kışlaları, «Hamidiye» çeşmeleri yaptırarak, adını perçinleyen padişah, Avrupa’nın İktisadî hayatta, sanayide iler-lemesine karşı, en ufak bir tedbir bile alınmasına önayak olmadı. Tıbbıye-i Şahane adiyle Askerî Tıp Okulu’nu kurdurdu ama, oradan yetişenlerin gözleri açılarak, memleketin içinde bulunduğu duruma karşı, siyasî faaliyete girişmelerine imkân bırakmadı. Denildiğine göre, bir çok ocağı söndürdü. 33 yıllık saltanatında, «jurnalcilik» ve «hafiyelik» âdetinin memlekette yerleştiği bir gerçektir. Devlet yönetimini, yalnız kendi elinde bulundurmakta ısrar etmesi yüzünden, pek çok aksaklık ortaya çıktı. Lâkin bunlar, Sultan Abdülhamit’e yansıtılmadı.
Padişahın yaptığı müsbet işler arasında ise, Müze ve «Sanayi-i Nefise»nin, bir kısım yüksek okulların kuruluşu da gösterilebilir. Aydınlar üzerindeki baskısı çok sertti. Meselâ, Ali Suavi gibi bîr düşünür, V. Sultan Murat’ı kurtarıp, tahta çıkarmak için Çırağan Sarayı’na hücum ettiği zaman sopa altında can vermişti…
Yıldız’da hiç Türkçe bilmeyen Arnavut ve Çerkez askerlerine güvenerek muhafız taburu kurmak ve kendi milletine karşı kendini korumak da yine bu padişahın işidir. Sultan Abdülhamit, bu muhafız birliğini kurarken, kendi aleyhine yapılan dedikoduları anlayamasınlar, halkla kolayca temas edemesinler ve kışkırtanların tesiri altında kalmasınlar diye, Türkçe bilmeyen askerler istemişti.
Ortaya yakın boylu, iri burunlu, içerlek, simsiyah gözlü ve kambur olan Abdülhamit, 1908 hareketiyle II. Meşrutiyet’i kabul etmek zorunda bırakıldı, 31 Mart vakasından sonra 19Û9′da tahttan indirildi. Selânik’teki Alâtini Köşküne sürüldü. Balkan Savaşı patlayınca, İstanbul’a getirilerek, Beylerbeyi Sarayına kapatıldı ve orada öldü. Kabri, İstanbul’da Divanyolu’nda Sultan Mahmut Türbesi müştemilâ- tındadır.
Geceleri, heyecanlı romanlar okutup dinleyen, özel atelyesinde gayet güzel ağaç oymaları yapan Kızıl Sultan, haremindeki cariyelerin istidatlılarından bir de oda orkestrası kurdurmuştu.
Bunca istibdatın yanında son derece merhametliydi de… Bu yüzden tehlikeli gördüğü kimselerin’ çoğunu, bol maaşlarla İstanbul’dan uzaklaştırır, İmparatorluğun Yemen gibi, Fizan gibi uzak bölgelerinde oturmaya zorlardı. Gayet soğukkanlıydı. Yıldız Sarayından çıkıp, Cuma Selâmlığı’na giderken arabasının yoluna konulan saatli bomba, camiden çıkışın gecikmesi yüzünden erken patladığı zaman, büyük bir soğukkanlılıkla dizginleri alıp, duruma hâkim olmuştu.
Yazısında, Fransız İhtilâli kelimeleri geçtiği için, Hüseyin Cahit yüzünden, Servet-i Fünun dergisinin süresiz olarak kapatıldığı nasıl doğruysa, yazarların, hattâ padişah huzurunda Karagöz oynatan sanatçı ların, «Yıldız» ve «Burun» kelimesini kullanmaktan korktukları da o derece doğrudur…