"Bomba taşıdıysam Adalet Bakanı niye 3 kez görüştü"

CHP Cezaevleri Komisyonu üyelerinin görüştüğü ÇHD'li avukat Taylan Tanay, "3 kez Adalet Bakanı ile görüştük. 2007'de bomba taşımışsam niye görüştü" dedi. CHP Cezaevleri İnceleme Komisyonu üyeleri Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan, DHKP-C adı altındaki operasyon sonrasında tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üye ve yöneticisi 9 avukatı, bulundukları Bakırköy ve Kandıra Cezaevlerinde ziyaret etti.

"Savcı: 'Yolu karıştırdım kusura bakmayın"

Bakırköy Kadın Hapishanesi'ndeki avukatlar Naciye Demir, Nazan Betül Kozağaçlı, Ebru Timtik, Şükriye Erden, Barkın Timtik ile görüşen CHP heyeti, daha sonra Kandıra F Tipi Cezaevi'ndeki avukatlar Güçlü Sevimli, Taylan Tanay, Günay Dağ, Selçuk Kozağaç'lıyı ziyaret etti. CHP heyetine gözaltına alma sürecinde Avukatlık Kanunu ve diğer kanunlara aykırı biçimde yapılan polis baskınlarını anlatan avukatlar, aramaya nezaret etmesi zorunlu olan Savcının ise, "Yolu karıştırdığım için geciktim kusura bakmayın" dediğini aktardılar.

"Polis şiddetine maruz kaldılar"

Avukatlar, CHP heyetine, Emniyet'e ve hastaneye götürülürken polis şiddetine maruz kaldıklarını ve sürüklenerek götürüldüklerini, bunların polis kamerasında da mevcut olduğunu ifade etti.

Avukatlar, Emniyette daha önce pasaport nedeniyle parmak izi alınmış olmasına rağmen ve "kişinin kendi aleyhinde delil vermeye zorlanamayacağı" kuralına rağmen parmaz izi, tükürük ve kan örneğinin fiziksel zor kullanılarak alındığını anlattı.

"İstanbul Protokolü'ne ve hukuka aykırı davranıldı"

Avukatlar, hastanede de İstanbul Protokolü'ne aykırı şekilde çok sayıda polisin, boğaz sıkmak, burun kapatmak, tükürük bezlerine baskı yapmak zuretiyle zorla tükürük örneği almaya çalışıp, doktorların da hakim kararı olduğu için İstanbul Protokolü'nün kendilerine hatırlatılmasına rağmen, bu örnekleri aldıklarını anlattı. Tutuklu avukatlar ayrıca, DNA tespitini gerektirecek herhangi bir suçlama olmadığı halde buna zorlandıkları, tükürük örneği, kan örneği, saç örneği, doku örneği almanın cinayet, cinsel istismar, faili meçhul cinayet gibi suçlarda başvurulan bir yöntem olduğu ve kendilerinin de böyle bir suçlamaya muhatap olmadıkları halde bunların talep edildiğini ifade ettiler.

"Amaç, Suriye raporunu engellemekti"

CHP heyetine, bu operasyonun ÇHD'ye yönelik bir itibarsızlaştırma operasyonu olduğunu anlatan tutuklu avukatlar, kendilerinin pek çok davaya avukatlık yaptıkları halde bir yasadışı örgütle ilişkilendirilerek, itibarsızlaştırılmaya çalıştıklarını ve "Hükümetin esas derdinin ÇHD tarafından hazırlanan Suriye raporuna engel olmak ve ortaya koyacakları çok çarpıcı iddia ve delillerin ortaya çıkmasına mani olmak olduğunu" ifade ettiler.

"ÇHD 12 Eylül'de bile basılmamıştı"

DHKP-C ile ÇHD'nin ilişkilendirilerek kamuoyundaki algının yönetilmeye çalışıldığını kaydeden ÇHD'li tutuklu avukatlar, BM, Avrupa Parlamentosu, Uluslararası Af Örgütü ve pek çok uluslararası kuruluş tarafından ciddiye alınan bir örgüt olduklarını hatırlatarak, şu değerlendirmede bulundular:

"ÇHD'nin son 5 yıllık performansının hükümeti rahatsız ettiğini, 12 Eylül'de bile ÇHD'nin basılmadığını ifade eden avukatlar Recep Tayyip Erdoğan'ın "kimin avukatlığını kimin yapacağını ve kimin avukatlık mesleğini nasıl yapacağını da bu ülkede ben belirlerim" dediğini ifade etmişler ve "insanların çocuk sayarına, izleyeceği dizilere karar vermek yetmedi şimdi de kimin avukatlığının kimin yapacağına karar vermek istiyor. Bu operasyon onun sonucudur."

"Bütün avukatların grafiğini çıkarmışlar"

CHP heyetinin ÇHD'li avukatlar ile görüşmesinden ilginç detaylar da ortaya çıktı. CHP heyetinin hazırladığı "Avukatlar Raporu"nda şu ifadeler yer aldı:

"Polisler; bütün avukatların grafiğini çıkarmış, bu grafiklerde savundukları müvekkillerinin yüzde kaçının 'susma hakkı' nı kullandığını ortaya koyup, bu oranın da örgütsel bir davranışa işaret ettiğini ortaya koymuşlardır. Doğrudan avukatlık pratiğine yönelik böyle bir çalışmanın çok manidar olduğunu söyleyen avukatlar; '1974 yılında kurulmuş, Deniz Gezmiş'lerin avukatlarının kurduğu, 12 Eylül'e direnmiş, 12 Eylül'ün bile basmaya cesaret edemediği, her devrin muhalifi bir örgütü ve çağdaş hukukçuları kimse belli örgütlerle özdeşleştirmeye ve kendi aklındaki bir pozisyona indirgemeye çalışmasın' demişlerdir.'

"Kapımız kilitli bile değildi"

ÇHD'li tutuklu avukatlar, basında yer alan "11 çelik kapı" haberlerini de ciddiyetten uzak ve itibarlarını zedelemeye dönük olarak niteleyerek yalan olduğunu dile getirdiler ve "Bizim kapılarımız kilitli bile değildi!" dediler.

ÇHD'li avukatlar, CHP Cezaevleri İnceleme Komisyonu üyeleri Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Muğla Milletvekili Nurettin Demir ile Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan'dan oluşan heyete şunları anlattı:

"Neden 'Off' dedin"

Avukat Naciye Demir: "Emniyet içinde yerde sürüklendim. Gözaltı süresince hiç su verilmedi, tuvalete günde 1 kez çıkarıldık ve polisler bunu bir kötü muamele olarak kullandı. Parmak izi istediler. Pasaportumda parmak izim olduğunu, emniyette kayıtlı olduğunu söylememe rağmen 3-4 kişi beni yatırdı, üzerime çıktılar, zorla kolumu bükerek parmak izi almaya çalıştılar. Bundan dolayı ellerim ve ayaklarım şiş ve sakat. Parmak izinin alınması sırasında emniyette ve tükürük örneği alınırken hastanede, kişinin aleyhinde olabilecek delilleri vermeme hakkını ifade ettiğimde, hakim kararı olduğunu söylediler. Hakim kararına itiraz ettiğimi söylediğimde de bu itirazımı yerine getirmediler ve zor kullandılar. Tükürük örneği almak için 5-6 kişi zorla boğazımı sıkarak örnek aldılar.

Sorgumda, müvekkillerime, dosyada gizlilik kararı bulunan soruşturmalarda, neden susma hakkını kullandırdığımı sordular. Bu bana suçlama olarak getirildi. Örgüt baskısıyla susma hakkı kullandırdığım söylendi. Oysa ÇHD olarak yapmış olduğumuz bütün meslek içi eğitimlerde gerek bizler gerek katılan bilim adamları, gizlilik kararına karşı müvekkili koruyan yegane hakkın susma hakkı olduğunu tüm meslektaşlarımıza ifade etmişizdir. Bizlere yapmış olduğumuz suç duyuruları soruldu. Bunlar yasadışı suç duyurusu olarak ifade edildi. Avukat Taylan Tanay'la konuşmalarımız soruldu. Bir arkadaşımla konuşmamda telefonda sıkılıp 'Off' demişim, niye 'Off' dedin diye sordular. Hepsi yasal olan 43 basın açıklamasına neden katıldığımı sordular. Bu 43 rakamı eksiktir, çünkü ben 100'lerce basın açıklamasına katılmışımdır. Basın açıklamalarındaki resimlerimi suç kanıtı olarak gösterdiler. 1 Mayıs'ta tertip komitesinin talebiyle görev almam soruldu. Yine 1 Mayıs 2011'de üzerinde ÇHD yazan kırmızı önlüğü neden giydiğimi de sordular."

"3-4 kişi üzerime oturarak zorla tükürük örneği aldı"

Avukat Nazan Betül Kozaağaçlı: "Sabah 08.00'de büromun yanındaki Sendikaya geldiğimde arandığımı öğrendim. Aynı anda hem büroma hem evime arama kararı alınmış. Ben sendikadan iner inmez zor kullanarak eve götürdüler. Evin kapısını çilingirle açtılar evde arama yapıldı. Evdeki aramada Mahir Çayan'ın bütün eserleri, eşimin baro ajandasını, Mao'nun seçme eserlerini ve cezaevinden görülmüştür mühürlü "Vız gelir" mizah dergisini aldılar. Büromu aradılar ancak ben büromun aranmasında bulunamadım.

Emniyette zorla arama yapıldı. Parmak izimi 3-4 kişi üstüme oturarak zorla aldılar. Neyle suçlandığımızı bilmeden, polislerin şiddetiyle ağzımızı zorla açarak hekimin önünde, ağzıma bilmediğim bir alet sokarak zorla tükürük aldılar. Bizim ifademizi yasa gereği Savcı alacak olmasına rağmen 3 gün Emniyette kaldık. 30 saat savcının önünde sandalyede bekletildik. Polis bize kin doluydu, adeta bunu bir fırsat bilerek intikam alıyordu. Savcılıkta şunlar soruldu: Katıldığımız basın açıklamaları. Adliye'nin önünde yapmış olduğumuz Engin Çeber basın açıklaması.2000 yılında Ulucanlar Cezaevi önündeki basın açıklaması."

"Susma hakkını neden kullandırdığımızı sordular"

Avukat Ebru Timtik: "İktidar hukuksuzluklara karşı çıkacak birilerini alacaksa önce bizim alınmamız doğal. Sabah 04.00'te kapımı bir kez çaldılar. 1 dakika sürdü sürmedi kapıyı hemen kırdılar. 2 misafirimiz vardı. Erdem Hanoğlu ve Kamile Kayır evde misafirdi bizim yüzümüzden tutukladılar. Asansörle değil merdivenden kafamıza vura vura indirdiler. Banyomuzda 7-8 ay önce kayıt cihazı bulduk. Nezarette hiç su vermediler, tuvalete götürmediler. Parmak izi ve tükürük alınırken zor kullandılar ve şiddet uyguladılar ve bunu kameraya aldılar. Tükürük alınırken burnumu tuttular bilincimi yitirdim. Kamera kaydı var. Soruşturma dosyasında olmayan ama basında çıkan haberler bizi yaraladı. Zeynel Öztürk'ün ölüm emrini vermek, bir imamın ölüm emrini vermek, ajanlık suçlaması gibi haberler bizi üzdü. Yaptığımız avukatlık faaliyetleri soruldu. Özellikle müvekkillerimize susma hakkını neden kullandırdığımız soruldu. Ama biz bunu yapmazsak avukat olamayız." diyerek düşüncelerini ve olayı anlatmıştır.

"Emniyette tuvalete çıkarmadılar, su vermediler"

Avukat Şükriye Erden: "Evim kira ve kapı tahta. 08:30'da Savcı ve Baro'dan avukat birlikte geldiler. Evimi aradılar çalışma odamdaki dosyaların hepsine baktılar. İş davaları ile ilgili verdiğimiz 12-13 tane ihtarnamemi örgütsel doküman olarak aldılar. Ajandalarımı, çocukların müzik ve film CD'lerini aldılar. Emniyette parmak izi, tükürük alınırken şiddet uyguladılar hastane bahçesinde bile şiddet uyguladılar, tuvalete çıkarmadılar ve su vermediler. F Tipi filminin galasında bizlere verilen haberleşme 'top'ları kanıt olarak alındı. 2010-2012 yılında gözaltına alınan müvekkillerime susma hakkını niye kullandırdığım soruldu."

Avukat Barkın Timtik: Basında çıkan haberler için" gitsin büromuza baksınlar 11 tane kapı ve kozmik oda var mı? dedi.

Avukat Güçlü Sevimli: "ÇHD'nin yapmış olduğu basın açıklamalarındaki resimlerimizi sordular. 1 Mayıs, 8 Mart, 16 Mart, Sivas 2 Temmuz Kadıköy mitingine katılıp katılmadığımı sordular. ÇHD'nin karar defterini ve üye listesini aldılar."

Avukat Günay Dağ: "ÇHD'nin düzenlemiş olduğu katıldığı eylemler ona da sorulmuş. Diğer arkadaşları gibi parmak izi ve tükürük örneği alınırken zor kullanıldığını ve şiddet gördüğünü ifade etmiştir."

"Zorla ellerimi kollarımı bağlayıp, üzerime çullandılar"

ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozaağaçlı: "Emniyette zorla ellerimi kollarını bağlayarak üzerime çullanarak parmak izi aldılar, ayrıca, Hukuka aykırı şekilde tükürük, saç ve kan örneği aldılar. Doktoru uyarmama rağmen İstanbul Protokolü ve hukuka aykırı şekilde zorla kan ve saç aldılar. Türk Hukukunda en ağır şarta bağlanmış soruşturma işlemlerinden birisi DNA almaktır. Bu bir hukuksuzluktur. Generaller alındı, gazeteciler alındı, rektörler alındı, hepsi alındı ama bunların mahkeme olmadığı ortaya çıktı. Bizler bu mahkemeleri tanımıyoruz. Bizim üzerimizde yargı hakları yok. Cuma sabahı olayı duydum. Pazar sabahı geldim. Avukatlığımız ve ÇHD'nin faaliyetlerinden dolayı alındığımızı düşünüyorum."

ÇHD İstanbul Şubesi Başkanı Avukat Taylan Tanay: "Çelik kapı yok. Kapı anahtarlı olmadığı halde kapıyı kırarak girdiler. Cumhuriyet Savcısı 1 saat sonra geldi. Kapının kilitli olmadığını savcıya gösterdim. Evden ÇHD'ye aramaya gittik. ÇHD'ye soruşturma olmadığını söylediler benim için arandığını söylediler. Derneğin üye listesini aldılar. ÇHD'nin işçi hakları broşürü, görülmüştür damgalı cezaevi mektuplarını aldılar. Kentsel dönüşüm dosyalarını, Hrant Dink dosyasını aldılar. ÇHD'den inince araçta üstüme oturup zorla kelepçelediler. Emniyette üst aramasında 15 polis üzerime çıkıp parmak izimi zorla aldı ve dövdüler. Bu şiddeti izlemeye gelen polisler bile vardı. Ve avukat görüşme odasına attılar. Avukat görüşme odasında da dövdüler. Polisin kamuoyunda işkenceci olarak gösterilmeye çalışıldığını ama 2004'ten beri işkence yapmadıklarını söylediler. Bizi işkenceci gibi gösteriyorlar dediler. Savcılıktan Haseki Hastanesi'nde zorla tükürük örneğimi aldılar ve bunların hepsini kameraya çektiler. Cumhuriyet Savcılığı'nda ÇHD'nin eylemleriyle suçladılar. Engin Çeber basın açıklaması, Güler Zere açıklaması gibi 30'a yakın basın açıklamasıyla suçladılar. '30 basın açıklaması yetiyorsa, Türkiye'deki her örgütle ilgili suçlayabilirsiniz' dedim. '30'a yakın İBDA-C Ergenekon, Odatv basın açıklamalarına da katıldım. Onlardan da suçlanabilirim' dedim. Daha önce 20.07.2012'de resmi dinleme yapıldı. DHKP-C ile ilgili takipsizlik kararı verildi. Bu ÇHD'ye karşı yapılmış bir operasyondur. 'Sen işçi eylemlerini yönlendiriyorsun' diyorlar. Ben DİSK'in avukatıyım. Avukatlık yaptığım insanların ve kurumların neden avukatlığını yaptığımı sordular. 'Dursun Karataş'ın cenazesine niye katıldın' diye sordular. Ben, 'Dursun Karataş'ın avukatı olduğumu' söyledim. 'Ailesi bana vekalet verdi, herşeyini, cenazesini, mezarını, imamını her şeyini avukatı olarak ben yaptım.' ÇHD'yi 12 Eylül bile basmadı. Bu dönem 12 Eylül'den daha kötü bir dönem ve bununla herkese mesaj veriliyor. Müvekkillerimin yüzde 86'sı susma hakkını kullanmış diye oran bile verdiler. Neden susma hakkını kullandırdığımı sordular.

"Bomba taşıdıysam Adalet Bakanı niye görüştü"

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğiyle görüştük. Rapor verdik. Uluslararası Af Örgütü ile görüştük rapor verdik. Şimdi buradayız. 2010'da 3 kez Adalet Bakanı ile görüştük. 2007'de bomba taşımışsam niye görüştü. Ayşenur Bahçekapılı'nın bizleri sadece ismen tanıdığını söylemesine çok üzüldük. Hala üyemiz ve kendisi ile 2006'da 50-60 kez görüştük. Başbakan, ÇHD üyesi olarak tanıttı Ayşenur Bahçekapılı'yı. Bizi tanımamasına şaşırdım. Bu davada tamamen ÇHD yargılanıyor."

"Gözaltında Taylan Tanay'a esrarengiz ziyaret: 'Polisi incitiyorsun"

CHP heyetinin ziyarete ilişkin raporunda "Taylan Tanay'a gözaltında esrarengiz bir polis amiri tarafından söylenen sözleri" denilerek, şunlar aktarıldı:

"Bir polis amiri - o gelince herkes ayağa kalktığı için amir olduğunu biliyorum- sivil halde bir koltuğa oturdu. Seni görmeye geldim, siz bizi sürekli işkencecilikle suçluyorsunuz. 'İşkence nedir seninle tartışmaya geldim' diye müstehzi bir ifadeyle güldü. 'Geçende programa çıkmıştın, Söz Sizde'ye katıldın. Bize işkenceci dedin. Onursuz dedin. Seni görmeye geldim.' dedi. Söz Sizde programında da 'polis kötü muamele yapmak istemiyor da şartlar onu zorluyorsa, kimse polislik yapmak zorunda değil, dışarıda birçok farklı mesleği onuru ile yapan kişi var' dediğim için onlara onursuz dediğimi çıkartmış ve bunun üzerine bana, 'Polisi incitiyorsun. Özel olarak seni görmeye geldim." dedi.

CHP heyetinin raporunda Bakırköy Kadın Hapishanesi'nde yemeklerin kötü olduğu, dışarıdan kırtasiye malzemesi alınmadığı, fotokopi ve internet çıktılarının içeriye alınmadığı, toplatma kararı kalkan kitapların içeriye alınmadığı ve yazı yazmak için bilgisayar bulunmamasına yönelik sıkıntılar olduğu ifade edildi. Raporda mahkumların infaz koruma memurlarından genel olarak memnun oldukları dile getirildi.

Raporda Kandıra F Tipi Cezaevine ilişkin de benzer sorunlar ifade edildi ve yalnızlaştırma ve tecridin en büyük problem olduğu dile getirildi.