Beynimiz yaklaşık 10-12 milyar arası nöron (sinir hücresi) içerir. Ancak bilindiği üzere beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Bunun nedeni aslında, olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Yürütülen bilimsel çalışmalar olgun sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilmeleri üzerinde önemli gelişmeler kaydettiyse de, bu yenileme oldukça yavaş ve sınırlı miktarlarda gerçekleşmektedir.
Beynimiz, yaşamımız boyunca edindiğimiz bilgileri depolar. Kazanılan her yeni bilgi, sinir hücrelerine işlenir ve buradaki birçok diğer sinir hücresi ile gerekli sinir bağlantılarının kurulması şekli ile depolanır. Günlük olağan işlevleri yerine getirebilmemiz, öğrenilen her yeni bilgiyi etkin bir şekilde kullanabilmemiz ve olaylar arasında bağlantı kurarak yorum yapabilmemiz, bu depolanmış veriler ve oluşturulmuş sinir hücresi bağlantıları sayesinde gerçekleşir.
Normal yaşlanma süreci içerisinde, beyin hücrelerimiz de yaşlanır ve zamanla hücre ölümleri gerçekleşir. Herhangi bir darbe veya hastalık durumunda da beyin hücrelerimizin önemli bir bölümünü kaybedebiliriz. İşte bu gibi durumlarda, önemli kabul edilen bilgilerin yeni sinir hücrelerine aktarılması ve yeni sinir bağlantılarının kurulması gerekir. Bu işlem sırasında da beyin, kullanılmayan ve bir nevi “yedek” görevinde olan sinir hücrelerini kullanır.
Yine benzer şekilde, her yeni “öğrenme” durumunda da yeni sinir hücreleri kullanılır ve gerekli bağlantılar oluşturulur. Sinir sisteminin dinlenme durumunda olduğu uyku süreci, bu aktarımların yapıldığı ve bağlantıların kurulduğu en önemli aşamadır. Bu nedenle, düzenli uyku alışkanlığı, sinir sisteminin en verimli şekilde çalışması üzerinde oldukça etkilidir.Kısacası, eğer beynimizin büyük bir yüzdesini (veya %100′ünü) kullanıyor olsaydık belki bu evrendeki en zeki canlılar olabilirdik. Ancak hiç şüphesiz, en kısa verimli yaşam süresine sahip canlılardan birisi de bizler olurduk