Bahçeler
[caption id="attachment_1582" align="alignleft" width="300"] Bahçeler[/caption]BAHÇELER. Kur’anda da, Kutsal Kitap’ta da cennet, çiçeklerin ve meyve ağaçlarının dikili olduğu, büyük bir bahçedir. Bugün, bu göksel hayal, bir beton evrende, benzin kokuları arasında yaşamağa mahkûm edilmiş pek
çok kentlinin büyük özlemidir
doğa ile oynamak
Bir bahçe yaratmak ve ona bakmak, bir sanat eseri meydana getirmek üzere doğa ile oynamak demektir. Bunun için her sanatta olduğu gibi bahçeciliğin de bir tekniği vardır: bahçıvanlık. iyi bir bahçıvan olmak için hem bu teknikte usta, hem de ilham sahibi olmak gereklidir. Bu ilham, çoğu zaman, bir çağın modasına ve belirli bir uygarlık türüne göre değişebilir. Ama her türlü yaratış biçiminden çok, burada, teknik ile ilhamın birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu unutmamalıdır: bunların her ikisi de, her şeyden önce hem maddeye, yani doğaya, iklime; hem de eldeki alanın genişliğine bağlıdır.
yararlı ve hoşa giden
ilk bahçelerde her şeyden önce yararlılık gözetilirdi. Ama kısa zamanda meyve ağaçlannın yanına, sebzelerin içine, görevi sadece göz ve burun zevkini tatmin etmek olan süs bitkileri de karıştırıldı. Sonra yavaş yavaş, evlerimizin çevresinde, yalnız süsleme bitkilerinin yetiştirilmesine ayrılmış bahçeler meydana getirmek modası yayıldı. Eskiçağ’da, dünyanın yedi harikasından biri olarak bilinen, Babil’in asma bahçeleri, teraslar halinde sıralanmıştı: bu teraslar titizlikle oran- tılanmış dev bir merdiven meydana getiriyordu. Ortaçağ Avrupası’nda, bahçeler bu kadar görkemli değildi. O tarihlerde daha çok manastır bahçeleri vardı; buralarda sebzeler ve meyveler, ama aynı zamanda da mihrapları süslemek üzere çiçekler ve hekimlikte kullanılacak bitkiler bulunurdu. XIV. yy .dan başlayarak, bahçecilik sanatı çok yönlü bir görünüm aldı ve uzmanlaştı. Yararlı bitkiler, çimen lerle ve bodur ağaçlarla giderek da komşuluk eder oldu. Sebzeler, (bostanlar), meyve ağaçlan da ayrı yerlerde (meyve bahçe-leri) yetiştirildi. Şatoların iç bahçe-leriyse, çok bakımlı süs donatıldı. Çağlara ve bölgelere göre bitkileriyle değişimler gösteren yeni yeni tarzlar icat edildi.
Roma yakınlarında, Tivoli’de, Este villasında olduğu gibi Italyan usulü bahçelerde, çiçek tarhlarına ve ağaçlara heykeller, yapay mağaralar ve fıskiyeler karıştırılır. Fransa’da ise, her şeyden çok, son derece sıkı disiplin altına alınmış bir geometrik uyum sağlamağa çalışılır; Le Nötre’- un çizmiş olduğu Versailles Parkı, bu Fransız usulü bahçelerin en belirgin örneklerinden biridir: teraslar ve havuzlar, bodur ağaçlarla ve budanmış porsuklarla çevrelenmiş tarhlarla karışır, geniş ve görkemli bir görünüm meydana getirir. İngiliz usulü adı verilen bahçedeyse, tersine, bitkilere doğal bir görünüm kazandırmağa çalışılır: görünüşte belirli bir kompozisyon çabası olmayışı, bir özgürlük izlenimi yaratır, göz zevki yalnızca bitkilerin güzelliğiyle tatmin edilmiş olur. Bu tarz bugün, özel bahçelerle parkların pek çoğunda en çok rağbet gören yöntemdir.
Japon bahçeleriyse, gezintiden çok, düşüncelere dalmak için tasarlanmıştır. Bu bahçe Zen Budizminin geleneklerinden esinlenmiştir, güzelliğinin esası, çizgilerin sadeliğindeki a- ğırbaşlılıktır. Çiçekler seyrektir ancak yapraklar bol ve her zaman yeşildir; sakin su birikintileri ve tırmıkla ustaca kıvrak çizgiler çekilmiş kumluklar, insanı derin düşüncelere yöneltir.