Asansörün İcadı ve Tarihi

Gündelik hayatımızda önemli bir yer tutan araçlardan asansör icat edilmeseydi, bugün yüksek binalar, gökdelenler inşa edilemez, birçok sanayi alanı gelişemezdi. Peki, harika bir dikey taşıma aracı olarak kullanılan ve insanlığın hizmetine sunulan asansörün mucidi kimdir, hiç merak ettiniz mi? Eski Roma imparatorlarının saraylarında, katlar arasında inip çıkan birtakım küçük dolapçıklar bulunurdu. Bu sarayların günümüze dek ulaşan kalıntılarında da görüldüğü gibi, duvarların içindeki boşluklarda inip çıkan ve katlar arasında genellikle yemek tepsilerini nakletmek işinde kullanılan bu dolapçık lar, yeryüzündeki ilk asansörler olmuştu belki de. Ancak şu da var ki, Romalı mimar Vitarius, M.S. 26’da yazdığı bir eserde, Roma’da, milattan 236 yıl önce dahi yük kaldırmak işinde kullanılan birtakım araçların varlığından bahsetmekteydi. Ancak, bunların asansörü andıran araçlar olup olmadığı bugün kesinlikle bilinmemektedir. Roma saraylarının duvarları içindeki özel boşluklarda iplerin çekilmesiyle aşağı inen veya yukarı çıkan dolapçıkların ise asansörün en ilkel şekli olduğunda fizik adamları hemfikirler. Orta Çağ’a gelindiğinde, bu ilkel asansörlerin manastırların dış duvarlarına inşa edildiği görülmüştür. Manastırlara yabancıların girmelerini önlemek amacıyla, dış kısımlarda kuru lan ve yine iplerinden çekilmek suretiyle yukarı aşağı çalışan bu asansörler, manastıra gelen yük ve erzakın yukarı çekilmesi, içeri alınması işinde kullanılırdı. On yedinci yüzyılın başlarında Fransız mimar Velayer, bu aşağıyayukarıya doğru çalışan ilkel asansörlere yeni bir sistem getirdi ve bir karşı ağırlığın yardımıyla dengede duran, kolla çevrilmek suretiyle hareket eden bu yeni aletine uçan sandalye adını verdi. Ancak bu, üzerinde insanların değil de yüklerin bulunduğu sırada yerden yukarı doğru yükselen bir sandalyeydi. On beş yıl sonra Amerikalı mimar Henry Waterman, dev bir dolap yaparak bunu New York’taki bir binanın iki katı arasına monte etti. Bu dev dolabın yukarı aşağı hareket etmesi için basınçlı havadan faydalanmıştı. Sıkışan havanın verdiği basınç gücüyle yukarı çıkan dev dolap, havanın boşalmasıyla tekrar eski yerine iniyordu. Böylelikle insan gücüne ihtiyaç kalmadan ve çok daha ağır yüklerin rahatlıkla kaldırılmasını sağlayan yeni bir sistem ortaya çıkmış oldu. 1867’de Fransız mühendis Edoux, Uluslararası Paris Sergisi münasebetiyle yeni bir tip yük kaldırma makinesi yaptı ve adını assenceur(asansöf) koydu. Edoux yaptığı bu makineyle sergiyi ziyarete gelenleri de, yüksek noktalara kadar çıkarıp indirebiliyordu. Fransız mühendis bu icadını sonraları daha da geliştirip 1878’deki Paris sergisinde ziyaretçileri 62,5 m. yüksekliğe kadar çıkartmayı başardı. Edoux’nun bu enteresan makinesi 1878 Paris Sergisi’nin en büyük ilgiyi toplayan köşesi olmuştu. İki yıl sonra bu kez ünlü Alman fizikçisi Wernervon Siemens yeni bir buluşla ortaya çıktı. Siemens, asansörün çalışmasında elektrik gücünden faydalanmayı düşünerek tasarladığı asansörü ilk kez 1880’de Almanya’nın Mannheim şehrinde açılan sergide kullandı. Mannheim sergisini ziyarete gelenler, elektrik gücüyle hareket eden bu asansöre binip hiç yorulmadan en yüksek noktalara kadar çıkarak bütün sergiyi kuşbakışı seyretmek imkânını buldular. 1889’da Paris’te açılan büyük sergide dünyaca ünlü Fransız mühendis Eiffel, adını ölümsüzleştiren büyük çelik kuleyi kurduğunda içine bir asansör yerleştirmeyi de ihmal etmemiş ve bu büyük eserinin asansörünü Siemens’in elektrik gücüyle hareket sağlama esasına göre inşa ettirmişti. Eyfel kulesine çıkmak isteyenler, bu elektrikle çalışan asansör sayesinde büyük bir rahatlıkla bunu yapabilmişlerdi. 1889 Paris Sergi si’nden sonra asansör yalnız tüm Avrupa’ya yayılmakla kalmamış, dünyanın en ücra köşelerine kadar girmişti. İnsanoğlu böylece binaların yükselmesinden korkmamış ve merdiven çıkmak gibi gözünde en fazla büyüttüğü bir zahmetten bu sayede kurtulmuştu. Türkiye’de asansörün görülmesi 1900’lerin başına uzanır. İlk asansörlerin, inşaatı 1903’te biten Beykoz’daki Hidiv Kas rı’ndaki dört asansör olduğu sanılmaktadır. İstanbul Haliç’in o zamanlar temiz sularına bakan ve Orient Express yolcularını ağırlamak üzere 1892’de Fransız Mimar Alexander Valley tarafından inşa edilmiş olan Pera Palas Oteli’nde, Schindler marka eski bir asansör bulunur. Beyoğlu’nda elektrik kullanılan ilk bina olan Pera Palas Oteli’nin en güzel köşelerinden birini oluşturan asırlık asansör, âdeta Pera Palas’la bütünleşmiştir. Türkiye’de, daha sonra da tek tük imalatlar yapılmış ancak gerçek anlamda imalatın başlaması 1960’lara rastlamıştır. 1907’de bir Musevi vatandaşımız, Nesim Levi Bayrakoğlu ta rafından İzmir’de, Karataş semtinde bir asansör kurulmuştur. Mithatpaşa’dan, Halil Rıfat Paşa Caddesi’ne çıkmak için 155 basamak merdiveni tırmanmak zorunda kalan halka kolaylık olması amacıyla yapılan bu çift asansörden biri, önceleri su buharıyla çalışmaktaydı. 1985’ten bu yana her iki asansör de elektrikle çalışıyor. 60 m. yükseklikte olan bu asansör kulesinde 55 m. seyir mesafeli iki asansör bulunuyor.