Ahmet Vefik Paşa (Kimdir, Biyografisi)
[caption id="attachment_1356" align="alignleft" width="180"] Ahmet Vefik Paşa (Kimdir, Biyografisi)[/caption]Ahmet Vefik Paşa 1823 – 1891. DEVLET adamı ve oyun yazarı. Fransız sahne şairi Moliere’in eserlerinden on altısını 1869’dan itibaren tercüme ve adapte etmekle, Bursa’da- tiyatro yaptırmakla şöhret kazanmıştır. Vefik Paşa lise tahsilini Paris’te tamamlamış, orada ve Tahranda elçilik, Londra’da sefaret kâtipliği yapmış, iki defa Maarif Nazırı, iki defa Başvekil olmuştur. Başvekil söziinii ilk olarak o kullanmış, Tahran’da elçilik binasına bayrak çektirerek bu geleneği kurmuştur.
AHMET Vefik Paşa, çok çalışkan ve tuhaf huylu bir adamdı. Fransızca, İngilizce, İtalyanca, eski Yunanca bilirdi. Arapça ve Farsça’yı çok iyi okur, anlardı. Türklük bilinci, çağına göre onu yepyeni bir
tarih ve dil anlayışına götürmüştü. Çok okuduğu için yabancılar kendisinden «Devrilmiş kütüphane» diye s öl ederlerdi. Onun için en doğru hükmü Keçecizade Fuat Paşa vermiş ve: «O, binek taşı büyüklüğünde
bir pırlantadır; ne yüzüğe takılır, ne kaldırım yapmaya yarar!» demiştir.
Vefik Paşa, siyaset hayatında devletin onurunu büyük bir titizlikle korurdu. Şam ayaklanmaları sırasında Fransa’nın asker çıkarmak istemesi üzerine Paris Elçisi olduğu için orada yapılacak müzakerelere katılması emredilmişti. Vefik Paşa, hükümet, ayaklanmaları bastırmak için Şam’a asker yetiştirinceye kadar, elçi olduğu halde, ortalarda görünmedi ve müzakerelerin gecikmesini sağladı.
Bir toplantıda Üçüncü Napolyon, Ahmet Vefik Efendi’ye: «Osmanlı imparatorluğu çöküyor, çatırtılarını işitiyorum!» demişti. Vefik Efendi, tam bir elçiye yaraşacak süslü cümlelerle: «Bizim memleketimiz buraya uzaktır, işittiğiniz çatırtılar Fransa’ya ait olsa gerek…» cevabını vermişti.
Yine Paris’te, Müslümanlık aleyhine bir piyes oy-lanacağını öğrenince bunu önlemek istemiş, ama resmî makamlar aldırış etmemişlerdi. Bunun üzerine ilk gece tiyatroya giden Vefik Efendi, oyun başlamadan sahneye çıkıp eserin oynanmasını önlemişti.
Ahmet Vefik Paşa’nın «garip» sanılan huyları, aslında, yaşadığı zamanın gereklerine göre ilerici ol-masından doğuyordu. Meselâ Bursa’da tiyatro yaptır-dıktan sonra «Fasulyacıyan Topluluğu»na kendi tercüme ve adaptasyonlarım oynatması, İstanbul’da hoş karşılanmamıştı. Çünkü, koskoca vali, her gün provalara gidiyor, bir rejisör gibi, oyuncuları dinleyerek yanlışlarını düzeltiyor, ondan sonra hükümet memurlarım bu oyunları seyretmeğe mecbur tutarak tiyatronun yaşamasını sağlıyordu. Hükümetin birçok memuru değiştirmek için Bursa’ya tayin ederek gönderdiği kalabalık bir memur topluluğunu «Benim size ihtiyacım yok» diye vapura bindirip geri yollamıştı.
Hatta yine hükümetin başka yere naklettiği Vizental Efendi’yi: «Ben senden memnunum, vazi
fene devam et» diye Bursa’da alıkoymuştu. Sait Paşa İçişleri Bakanı olduğu zaman bakanlığa açık bir tezkere yazarak: «İkide bir Sait imzalı bazı telgraflar geliyor. Kimdir bu adam?» diye sormuştu.
Bu gibi olaylar sonunda, Bursa Valiliği’nden alınan Vefik Paşa, İstanbul’da, Rumelihisarı’ndaki konağına çekilerek tercümeyle uğraşmaya devam etti. İkinci başvekilliği sadece iki buçuk gün sürmüştür. Bursa Valiliği’nden alındıktan sonra yaptıkları için tahkikat açılmıştı. Yapılan suçlamalardan biri de «Kadınlara mahsus matineler tertipleyerek ırz ehli hatunları tiyatrohaneye doldurmak»tı.
Bugün, yurt dışındaki bütün temsilciliklerimiz, bayrağımızı çeker. Âdettir bu. işte bu âdeti, ilk defa ihdas eden de Ahmet Vefik Paşa olmuştu. Tah- ran’da Osmanlı imparatorluğu’nun Büyükelçi’si olarak görevliyken, Osmanlı toprağı olarak ilân ettiği elçilik binasına, törenle Osmanlı bayrağını çektirmişti. Sonra bu âdeti diğer elçilikler de uyguladılar.
Gerek siyaset hayatında, gerek idare hayatında memlekete büyük hizmetleri dokunmuş olan Vefik Paşa, ilk defa Türk dilinin sözlüğünü yapmıştır. Türk tarihinin bütünlüğü, sanıldığı gibi bu tarihin yalnız Osmanoğulları soyuyle kurulup başlamadığı fikrini de ilk ortaya atıp savunanlardandır. Nitekim yıllar sonra, Kaşgarlı Mahmut’un «Divanû Lügât-it Türk» adlı ünlü eseri bulununca Ahmet Vefik Paşa’nın ortaya attığı iddialarda ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.
Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı çeviri ve adaptasyonlara gelince bunlardan bilhassa ikinci gruptaki eserler, gerçek birer telif eserdir, yani kendi malı gözüyle bakılmak gerekir. Nasıl Mo- liere’in kendisi konularının çoğunu Lâtin, İspanyol ve İtalyan sahne şairlerinin eserlerinden almış, ama bunlara kendi damgasını vurarak kendisine malel- mişse, Vefik Paşa da, adaptasyon diye bilinen eserlerini tamamiyle kendine özgü hale getirmiştir. Bunun en güzel örneği ise «Zor Nikâbı»ndaki skolâstik düşünceyi temsil eden Üstâd-ı Sâni ile Hakim Senâi’dir ki bunların Moliere’deki asılları Lâtince konuşan Ortaçağ kafalı filozof ve bilginler olduğu halde Vefik Paşa, toplumumuzdaki karşılıkları olarak «medrese kafalı», Arapça konuşan bilgin ve filo-zofu tercih etmiştir.