Abdülhak Hâmit (Kimdir, Biyografisi)
[caption id="attachment_1344" align="alignleft" width="180"] Abdülhak Hâmit (Kimdir, Biyografisi)[/caption]Abdülhak Hâmit 1852-1937. GEÇEN yüzyılın ortasında doğmuş, bu yüzyılın ortalarına kadar yaşamış şair, sahne şiiri yazarı., Okul öğrenimi yarım kalmış, ama özel şekilde öğrenimini geliştirmiştir. Arapça, Farsça, Fransızca. İngilizce öğrenmiş. Dışişleri görevlerinde bulurmuş, milletvekilliği yapmıştır. İlk eşi Fatma Ha- nım’ı kaybettikten (1X85) sonra yazdığı Makber. ona büyük şöhretini sağladı. Kırkı aşan eserlerinin yarıdan fazlası piyes olarak kaleme alınmıştır.
ABDULHAK HAMIT TARHAN, saray hekimbaşısı Abdülhak Molla’dan aldığı ilk okuma zevkinden sonra Farsça’yı babası Tahran’da elçiyken, Fransızca’yı ağabeysi Nasuhi Bey Paris’te elçilik kâtibiyken bir Fransız lisesine giderek, İngilizce’yi de Londra’da elçilik kâtibiyken, yani her yabancı dili kendi ülkesinde öğrenmişti. Brüksel sefiriyken tanıdığı ikinci eşi Lucienne Hanım 1944′te Vakit gazetesin-
de tefrika edilen hâtıralarında, Hâmit hakkında ilgi çekici bilgiler vermektedir.
Günlük hayatında son derece tertipli ve şık giyinen Hâmit, şiirlerinde hiç de öyle değildir. Zengin kafiyeyle, aruz vezni, onun başlıca tasalarıdır, bir de yüksek duyguları, yüksek düşünceleri tezatlarla ifade etmek. Bunun dışında, şiirlerinde büyük çoğunluğu, sırasında saçma denilecek sözler teşkil eder, ama hayranları bunları dehâ sahiplerinin ıstırap dolu hayatları icabı saymışlardır.
Hayatının önemli bir kısmını yurt dışında geçiren Hâmit, Hindistan’dan Londra’ya kadar birçok şehir ve memleket tanımıştır. Bu sebeple, İstanbul- daki polemiklere hiç katılmamış, Lâstik Sait Bey’e iki mısra ile mukabele ettiği beyitteki ağır hücumu dışında bir şey yazmağa tenezzül etmemiştir. Humkun zekâya karşı takdiri şöyle dursun Takrizi bir inayet, tahkiri bir senadır Yani ahmak insanların zekâ sahiplerini övmesi bir yana, onlardan ödünç fikir almaları bir lütuf, hakaretleri ise övgü yerine geçer.
Şinasi ve Namık Kemal’in başlattığı yenilik ha-reketini, edebiyatta batılılaşmayı, Hâmit büyük ölçüde ileri götürmüş, buna karşılık Shakespeare gibi, Victor Hugo gibi İngiliz ve Fransız şairlerinin taklit derecesinde tesiri altında kalmıştır. Tek bir şiirden ibaret kitap (Makber), oynanmayacağını bilerek ve söyleyerek tiyatroyu bir form diye kabul etmek ve öyle bir çok eser yazmak, Fransızların «vers libre» ve «vers blanc» dedikleri vezinsiz, ya da kafiyesiz mısralarla serbest nazım şeklini kullanmak, kendisinden sonrakilerin gideceği yolları işaret etme bakımından Hâmit’in başlattığı yeniliklerdir. Bunlardan Avrupalı kılık ve kıyafetine ait olan bir tanesi de tek gözlük (monocle) kullanmasıdır.
Tiyatrolarının konularını çoğu zaman Ortaçağ veya İlkçağ Mezopotamya, Türk ve Arap tarihinden almıştır. Trajedi tarzında yazdığı için eserlerindeki kişileri öldürmekten pişmanlık duymuş, bunların ölüm sonrası hayatlarını anlatan «Tayflar Geçidi» ve «Ruhlar» gibi diyaloglar yazmıştır. Hece vezniyle piyes yazmayı ilk defa akıl eden de odur (Neste- ren) Ama bunlarda kısım kısım Corııeille’in «Le Cid», «Horace», Shakespeare’in «Hamlet» ve «Mac• beth», Huga’nun «Notre-Dame de Paris» gibi eserlerinin tesirine rastlanır.
Büyük .şairin tiyatro, şiir, makale ve hâtıra tür-lerindeki eserlerinin bir kısmı hâlâ kitap halinde ya- yayınlanmamıştır. Özdeyiş ve atasözü niteliğindeki sözleri de çağında çok tutulmuştur. «Bir milletin me-deniyet derecesi, kadınların okur – yazarlığından anlaşılır» gibi. Bunlar arasında mizahî olanlar da vardır. Meselâ, çalışırken odasına girilmesine hiç tahammül edemeyen şair, «Safiye» isimli hizmetçi bir gün içeri giriverince şöyle demiştir:
Geldi Safiye,
Gitti kafiye.
Hâmit’in nükteleri, kibarlığı ve soyluluğu yanında şakacılığı da çağında meşhurdu. Hicivlerinden, eşi Lüsiyen Abdülhak Hâmit bile kurtulamamıştır. Lüsiyen Hanım, Belçikalı olduğu halde ismini yeni Türk harfleriyle yazmaktan hususî bir zevk duyar ve kendisini Hâmit’e son derece bağlı bir Türk kadını gibi hissederdi. Ondan, Fransızca konuşurken bile «Le Bey» diye sözederdi. İşte Abdülhak Hâmit, bu Lüsiyen Hanım’ı tek bir mısra ile hicvetmişti: «Sensiz de seninle de yaşanmaz»
Lüsiyen Abdülhak Hâmit, 1930′larda yayınla nan «Letres â Abdülhak Hâmit» adlı eserinin kapa ğına, şairin kendisi hakkındaki taşlamasını, asliyle beraber koydurtmuştu.
Yeni Türk harfleri kabul edildikten sonra şaire bu konuda fikrini sordukları zaman da «Ne olacak sonunda kuyruğumuza bir ( it ) taktılar» sözü çe şitli yorumlara yol açmıştı. Çünkü şair, adını daima «d» ile, «Hâmid» diye yazardı.
En tanınmış eserleri Makber, Eşber, Finten, Te- zer, Nesteren, İbn-i Mûsa, Tarık, İlhan, Tarhan ve Hakan’dır.