Herşey aslında bir gecede oldu… 12 Eylül 1980 saat 03.00′de tanklar şehirlerde gezmeye başladığında bu aynı zamanda yeni bir dönemi işaret ediyordu. Bu tarihten sonra birçok şey eskisi gibi olmayacaktı, olmadı da…
Ece Ertem / CNN TÜRK Aslında Türk halkı bir anlamda darbelere alışkındı, 27 Mayıs 1960 darbesi ile 12 Mart 1971 muhtırasını yaşamıştı…
Özellikle 70′li yıllarda başlayan sağ ve sol görüşlü gruplar arası gerginlik durdurulamaz bir boyuta geçmiş, hükümetler ve devlet gerginliği yatıştırmada yetersiz kalmıştı.
1980′e yaklaşıldığında yurdun hemen hemen her köşesinden ölüm haberleri geliyordu. Ülke adeta bölünmüş, kamplaşma doruk noktaya ulaşmıştı.
DARBEYE DOĞRU ADIM ADIM…
1 Şubat 1979:
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.
Mehmet Ali Ağca verdiği ifadede Abdi İpekçi’ye 5 – 6 el ateş ettiğini söyledi. Fakat olay yerinde 9 mermi ele geçirildi. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu ihtimalini güçlendirdi. Daha sonra Oral Çelik ve Mehmet Şener’in suikastı beraber planladığı ve Mehmet Ali Ağca’yı da tetikçi olarak sonradan aralarına aldıkları öğrenildi.
10 Eylül 1979:
Türkiye İşçi Partisi Adana eski İl Başkanı Ceyhun Can, yazıhanesinde öldürüldü.
Aynı gün bir diğer isim Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal da evinin önünde öldürüldü.
19 Eylül 1979:
Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş İstanbul Sultanahmet’te öldürüldü.
3 Aralık 1979:
Fedai Dergisi sahibi MHP’li yazar Kemal Fedai Coşkuner İzmir Agora semtinde alışveriş yaptığı pazar yerinden dönerken kurşunlanarak öldürüldü.
7 Aralık 1979:
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil 7 Aralık 1979′da evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü. Tütengil uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde denemeler yazmıştı.
11 Nisan 1980:
TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 1980′de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
27 Mayıs 1980:
MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, eşi ile gittiği bir ziyaretten dönüp arabadan eşyalarını indirirken Devrimci Sol militanları tarafından çapraz ateşe alınarak öldürüldü.
24 Haziran 1980:
MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde ve kızıyla birlikte öldürüldü.
15 Temmuz 1980:
CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İstanbul Şişli’deki işyerinde öldürüldü.
19 Temmuz 1980:
Eski Başbakan Nihat Erim İstanbul Dragos’taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından suikaste uğradı.
22 Temmuz 1980:
Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
VE 12 EYLÜL 1980…
İşte böyle gergin bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale ile yönetime el koydu.
Dönemin Genelkurmay Başkanı daha sonra yargılanması gündeme gelen ve birçok tartışmaya neden olan Kenan Evren’di…
Evren, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı’nın yanı sıra Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi.
12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59′da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.
Milli Güvenlik Konseyi’nin 1 Numaralı bildirisi şöyleydi:
Yüce Türk Milleti;
Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.
Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:
İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.
Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00′den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00′deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne güvenmelerini beklerim.
DEMİREL HÜKÜMETİ FESHEDİLDİ…
Bu müdahale ile 6. Süleyman Demirel hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi, sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu ve genel sıkıyönetim ilan edildi.
1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve bir askeri dönem başladı. Bu dönem yaklaşık 9 yıl sürdü.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı.
Liderler için Hamzaköy ve Uzunada dönemi…
Darbenin gece 03.00′te ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30′da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’a Genelkurmay Başkanı Evren tarafından birer tebliğ gönderildi.
Tüm tebliğlerde, “TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz” ifadesi kullanıldı, liderlere gidecekleri adresler de belirtiliyordu.
Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzaköy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan’a ise Uzunada İzmir adres olarak gösterildi.
Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzakoy’a götürüldü. Yaklaşık bir ayboyunca, 11 Ekim 1980′e kadar burada kaldılar.
Necmettin Erbakan ise aynı gün uçakla Uzunada’ya götürüldü.
Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül’de bir bildiri ile teslim olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül’deAnkara Merkez Komutanlığı’na teslim oldu ve Uzunada’ya gönderildi.
Ve 1982 Anayasası…
7 Kasım 1982 yılında yapılan halkoylamasıyla yüzde 92.7 evet oyuna karşılık, yüzde 8.6 hayır oyuyla kabul edildi. Oy kullanırken iki renk arasından birini seçmek gerekiyordu. “Mavi” renk hayır, “beyaz” renk ise evet demekti.
Kenan Evren halkoylaması öncesi yaptığı konuşmalarla halkı mavi oy vermemesi konusunda telkin ediyor ve çeşitli gazetelere mavi renkle ilgili sansür uygulanıyordu.
Darbe ardından geçen 3 yıl içerisinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, 1982 yılında yapılan ve aleyhte konuşmanın ve propaganda yapmanın yasak olduğu “güdümlü” referandumda, yüzde 92′lik “evet” oyu ile büyük farkla kabul edildi.
Halk oylamasında “hayır” oyu kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışardan görünen oy pusulaları kullandırıldığı iddia edildi ama bu, Anayasa’nın çok büyük çoğunlukla kabul edilmesini açıklayan tek neden değildi.
Aynı halkoylamasında, Kenan Evren otomatik olarak Cumhurbaşkanı seçildi. Kabul edilen Anayasa’da, askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, daha sonraki seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı sürdü.
1983 genel seçimleri ve yeni bir lider, yeni bir dönem…
6 Kasım 1983′te Türk halkı askeri yönetime son verecek ve kendisi yönetecek olan yeni hükümeti belirleyecek olan genel seçimlerde sandık başına gitti.
Bu seçime kapatılan eski siyasi partilerin hiçbiri katılamadı.
Seçimleri o zamana kadar adı pek de duyulmamış olan Turgut Özal’ın partisi Anavatan kazandı, Halkçı Parti ikinci ve Milliyetçi Demokrasi Partisi de sürpriz bir şekilde üçüncü oldu.
Seçimlerden sonra milletvekillerinin parti değiştirmeleri sonucunda Doğru Yol Partisi ve Sosyal Demokrasi Partisi de meclise girdi. Daha sonra alınan başarısız seçim sonuçları nedeniyle Milliyetçi Demokrasi Partisi kendisini feshetti, Halkçı Parti ise Sosyal Demokrasi Partisi ile birleşerek Sosyaldemokrat Halkçı Parti’yi kurdu.
Bu seçimler Türkiye’deki siyaset sahnesine yeni bir ismi koyacaktı: Turgut Özal…