10 Kasım Konuşma Metni
10 Kasım Konuşma Metni Örnek
Sayın Müdürüm, Değerli arkadaşlarım, Sevgili Öğrenciler,
Bilindiği üzere 69 yıl önce bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu, ulu önder, eşsiz devlet adamı ve 20. yüzyılın dehâsı olan M. Kemal Atatürk’ü kaybettik.
Atatürk’ü, onun yaşamını ve kişiliğini kısaca özetleyerek, ulu önderimizi bu önemli günde bir kez daha yâd edeceğiz.
M. Kemal vatanına ve ulusuna çok yüce duygularla bağlı, vatan savunmasını her şeyin üzerinde tutan, millet sevgisi tutku derecesinde olan, yaşarken ve öldükten sonra da maddi ve manevi tüm varlığını ulusuna adayan bir devlet adamı ve komutandı.
Onun en büyük ideali; Türk Ulusunun "En medeni ve refah seviyesi yüksek bir millet olarak varlığını sürdürmek"ti. Memleketin mutlaka çağdaş, uygar, yepyeni olması onun için bir hayat davası idi.
M. Kemal Atatürk düşüncelerinde asla hayalperest değildi. "Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz" derdi.
Ona göre akıl ve mantığın halledemeyeceği iş yoktu. Gerçekleştirdiği başarılı inkılâpların temelinde de akıl ve mantık vardı.
Bilim ve tekniğin hayatımıza hakim olmasını isteyen Atatürk, anlamsız ve mantıksız hurafeleri, hastalıklı olarak nitelendirirdi. "Türkiye Cumhuriyeti Devleti şeyhler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz" derdi.
Atatürk deha sahibi bir kişiydi. Askeri ve siyasi alanlarda yepyeni yöntemler uygulayarak, o günün şartlarında hayal edilmesi bile güç işler başarmıştır. Bunlardan en önemlileri sırasıyla: Yeni bir ordunun kurulması, halkın ikna edilmesi, düşmanın yurttan atılması, yeni bir devletin ve yönetim şeklinin kurularak eski olanların kaldırılması, siyasi, toplumsal, ekonomik ve hukuki alanlarda yapılan çok sayıdaki devrimlerdir.
Atatürk’ün görüşleri kesin ve isabetlidir. Çanakkale savaşları sırasında düşman donanmasının nereden çıkarma yapabileceğini sezmesi, 2. Dünya Savaşını önceden tahmin edebilmesi, Hatay’ın Türkiye topraklarına katılması onun ileri görüşlülüğünün en belirgin örneklerindendir.
"Yurtta barış, Dünyada Barış" sözünün sahibi olan Atatürk, toprak büyütme heveslisi olmayan, mecbur kalınmadığı sürece savaşı cinayet olarak kabul eden bir liderdir.
Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmayı hedef gösteren Atatürk, eğitimle ve eğitimin milli olması ile de yakından ilgilenmiştir. Milli Eğitimi güçsüz olan bir milletin gelişimini tamamlayamayacağını düşünen Atatürk’e göre: "Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı,yüce bir toplum olarak yaşatır; ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder."
Kararlı, inatçı ve kendinden emin bir kişiliğe sahip olan Atatürk’e göre Türk milleti esir olarak yaşayamazdı. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında parolası "Ya istiklâl, ya ölüm"dü.
Mücadeleci ve ulusuna güvenen Atatürk, Amerikalı bir generale de bu konuda şunları söylemiştir: "…bir millet, top yekûn kurtulmaya karar verir de harekete geçerse onun özgürlüğünü ve bağımsızlığını elde etmesini engelleyecek bir güç dünyada yoktur."
En büyük eseri olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk, Türk milletinin yetiştirdiği en büyük Türk’tür. Çağını aşıp gelecek çağlara da ışık tutan bir insandır. "Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk milletini yeniden dirilten" bir önderdir.
"Memleketine en büyük iyilikleri etmiş, Türkler hakkında söylenmiş bütün sözlerin yanlış olduğunu göstermiş" bir liderdir.
"Atatürk gibi insanlar, bir kuşak için doğmadıkları gibi bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerinin tarihinde hüküm sürecek insanlardır" .
"Asırların pek nadir olarak yetiştirdiği dâhi" lerden olan Atatürk’ü, hayata veda edişinin 69. yılında rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
BİR BAŞKA ÖRNEK
Sayın müdürüm,değerli meslektaşlarım, kıymetli velilerimiz ve yarının büyükleri olan sevgili öğrenciler..
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 73.yıldönümünde kendisini anmak ve onun mirasına olan minnettarlığımızı ifade etmek için burada toplanmış bulunmaktayız.
Doğadaki tüm canlılar gibi insanoğlunun da yaşamının bir sınırı vardır.Ancak bazı insanlar vardır ki yaşamları boyunca yaptıkları eserlerle, insanlığa yapmış oldukları hizmetlerle yaşamlarından sonra da varlıklarını sürdürürler.
Yaşamını milletine adayan, bir imparatorluğun küllerinden yepyeni ve güçlü bir devlet yaratan eşsiz bir lider, mümtaz bir devlet adamı, büyük bir komutan ve dâhi olan Atatürk bu ender insanlardan biri belki de en büyüğüdür.
Atatürk, hem milli mücadele, hem de Cumhuriyeti inşa sürecinde daima ileriye bakmış, ileriye yürümüştür.
Bugün, Büyük Atatürk’ün yolundan giden bizlere düşen görev de yüzümüzü geleceğe dönmek, ufkumuzu geniş, hedeflerimizi büyük tutmaktır.
Bunun için, 10 Kasım’ları aydınlık geleceğimize yönelik atılımlarımızın esin kaynağı haline getirmeliyiz. Atatürk’e saygının gereğinin bu olduğuna, O’nun manevi huzuruna ancak bu şekilde başımız dik alnımız açık olarak çıkabileceğimiz inancında olmalıyız.
Atamızın en büyük emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne her yönü ile sahip çıkacağımıza söz vererek onu bu Ölüm yıldönümünde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, sözlerime Atatürk’ün şu sözleriyle son veriyorum.
İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir. O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur
Sayın MÜDÜRÜM,Değerli misafirler ve sevgili öğrenciler
Mustafa Kemal gibi düşünebilmek; işçisiyle, memuruyla; öğrencisiyle, öğretmeniyle; genciyle, yaşlısıyla Mustafa Kemal gibi düşünebilmek…
Uygarlık yolunda ilerlediğimiz 21. yy’da ileriyi görebilen ve daha ileriye gitmeyi amaçlayan, yeni nesiller yetiştirmek, Mustafa Kemal gibi düşünebilmenin ilk adımıdır.
Bu adımı atarken, yeni neslin geçmişini iyi bilmesi ve özümsemesi gerekmektedir. Bunun içindir ki her fert üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olmalıdır.
Gerçekte ülkenin yönetimini devralacak, geleceğimizi yönlendirecek, uygar ve saygın bir ulus olma bilincini daha da pekiştirecek gençler, Ulu Önder Atatürk’ün İlke ve Devrimlerinin ışığında ilerlemelidir.
Bilinmelidir ki 1920–1938 yılları arasında sağlanan gelişme ve değişmeler hem milletin birbiriyle kucaklaşması, hem de çağ ile yarışmak düşüncesiyle doğmuştur. Uygulanması da milletin çağdaşlaşmaya katılması ve ona katkıda bulunması şeklinde gerçekleşmiştir.
Atatürk’ün Türk milletini büyük bir atılıma hazırladığı ve yönlendirdiği yüzyılda Avrupa ve Asya’nın pek çok ülkesinde totaliter rejimler veya diktatörlükler bulunuyordu. Böyle bir dünyada o yabancı bir gazetecinin sorusuna “Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.” diye cevap vermiştir.
Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bu gün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak Türk milletini çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir.
Yalnızca 10 Kasımlar değil, düşünce ufkumuzda Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorululukları ve gösterdiği hedefler asla unutulmamalıdır.
Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi gerekmektedir.
Ancak bu şekilde ulu önderin kutsal emanetini gelecek çağlara ve nesillere ulaştırabiliriz.
Ünlü bir devlet adamının dediği gibi “Atatürk gibi insanlar, bir nesil için doğmadıkları gibi, belli bir devre için de doğmazlar; onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihlerinde hüküm sürecek insanlardır.”
Ulu önderim, Atatürk’üm, iyi ki bizimleydin, iyi ki bizimlesin ve bizimle var olacaksın.
Saygılarımla
4. ÖRNEK
Sayın Müdürüm, değerli öğretmen arkadaşlarım, sevgili öğrenciler.
Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturan, onu çağdaş uygarlığın ayrılmaz bir parçası gören ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkaran, adı ve eserleri sonsuza kadar yaşayacak olan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 73. yılında tazim ve rahmetle anıyoruz.
10 Kasımlar, artık O’nun aramızdan ayrılışının anma ve matem günü olmaktan çıkarak, bize bıraktığı eserlerin zenginleştirilmesine ve yeni nesillere daha iyi anlatılmasına vesile olmaktadır. 10 Kasımların Atatürk’ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıkları ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından önemi büyüktür.
Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük asker, yönetimiyle büyük bir devlet adamı; görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, geçerlilik, uluslar arası ilişkilerde güvenirlik, barış ve insan severlik değerleri ile de evrensel bir kişidir.
Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir.
Yalnız 10 Kasım’da değil, düşünce ufkumuzda, Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır.
Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi gerekmektedir.
Akılcı ve yaratıcı düşünen, kendine güvenen ve sorumluluk sahibi, özgür bireylerin oluşturduğu çağdaş, Kendi ifadesiyle “muasır medeniyet seviyesini yakalayıp onu aşan” bir toplum yaratmayı amaçlayan Atatürk’ün özümsenmesi, devlet ve toplum hayatına getirdiği ilkelerin dogmatik değil, akılcılığa ve bilimciliğe dayalı bir şekilde yorumlanması ve benimsenmesiyle mümkün olabilir.
Atatürk bunu şöyle ifade etmiştir: ‘’Ben, manevî miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.’’
Atatürk`ün gösterdiği yolda ilerleyebilmek, yani çağdaş medeniyeti yakalayıp aşabilmek, kendimizi çağdaş dönüşümlere göre yenileyebilmek, tahlil ve yaklaşımlarımızı klişelerden arınmış, açık bir zihinle yapabilmek, mücadelemizi Mustafa Kemal’in irade gücü, azmi, bağımsızlık aşkı, cesareti, disiplini ve kararlılığıyla gerçekleştirebilmekle mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk, herhangi bir kimsenin veya topluluğun tekelinde değildir. Çünkü bütün milletimizin bağlı olduğu ve sevdiği bir tek Atatürk vardır. O’nu sevmek, O’nu anlamak ve O’nun prensiplerini milletimizin idrakiyle örtüştürmek, milletin her ferdinin hakkı ve vazifesidir.
Milli egemenliğine ve onuruna doğrudan doğruya sahip olmanın kıymetini iyi bilen ve anlayan Büyük Türk Milleti, bu mukaddes hakkına yönelecek her türlü tehlikeyle başedecek güçtedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, aramızdan ayrılışının 69. yılında, Türk Ulusu’nun yüreğinde ölümsüzleşen, Büyük Önder ATATÜRK’ ü bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyor, yüksek hatırası önünde saygıyla eğiliyor ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Aziz ruhun şad olsun