13.Yüzyılda yaşadığı sanılan Nasreddin Hoca, milletimizin dünyada en çok tanınan büyüklerindendir. Fıkraları 700 seneden beri söylenilmekte, duyanlara bilgi, görgü ve hikmet dersleri vermektedir. O’nun fıkraları sadece güldürmek için değil daha çok düşündürmek, ibret vermek için anlatılır. Başı sıkışan, birilerine bir ders vermek isteyen yahut sevincini, üzüntüsünü ifade etmek isteyen herkes Nasreddin Hoca’nın arkasına sığınır. “ Bir gün Nasreddin Hoca… “ diye başlayan her fıkranın sonunda rahatladığımızı, içimizi dolduran sıkıntıların dağılıverdiğini hissederiz. Gerçekten bütün bir milletin dili ve gönlü halinde yaşayan Hoca, bize tebessüm eden nurlu yüzüyle bakar. İyiliğin, dürüstlüğün, samimi bir imanın ne demek olduğunu göstermek ister.
O’na yolda, çarşıda, evde, okulda hülasa hemen her yerde rastlarız. O konuşmaya başladığında herkes susup dinler. O, sanki bizi saadetin yollarına eriştirecek kılavuzlardan biri gibidir. Örnek bir ahlakı, keskin bir zekâsı, derin bir görüşü vardır. Sonradan belki de sırf onun temiz çehresini karalamak için uydurulan; onu bir hırsız, bir dolandırıcı, bir yalancı gibi gösteren fıkraların Nasreddin Hoca ile alakası yoktur. O bir cami imamı, devletine bağlı, insanları seven orta halli bir halk adamıdır. Bütün kötülüklere düşman, bütün iyiliklere dosttur. Çünkü samimi, dindar, gerçek bir müslümandır.